1. Sorunun Çerçevesi
Madencilik, doğaya en derin müdahaleyi temsil eden insan faaliyetidir.
Bu müdahalenin ölçüsü, insanın doğa karşısındaki etik sınır bilinciyle belirlenir.
Ne var ki modern çağda, teknolojinin sınırsızlığı insanın sınır duygusunu zayıflatmıştır.
Artık mesele “nasıl çıkarılır?” değil, “ne kadar çıkarılabilir ve ne kadarına hakkımız vardır?” sorusudur.
Bu, madenciliğin yalnız ekonomik ya da teknik değil, varoluşsal bir sınır problemidir.
2. Sınırın Felsefi Temeli: Sorumluluk ve Ölçülülük
a) Hans Jonas ve Sorumluluk Etiği
Hans Jonas, Das Prinzip Verantwortung (1979) adlı eserinde teknolojik eylemin kapsamının büyüdükçe etik sorumluluğun da genişlemesi gerektiğini söyler.
“Artık doğaya karşı sorumluluk, insana karşı sorumluluk kadar gerçektir.”
Jonas’a göre modern insanın en büyük hatası, gücünün sınırını değil, yalnız hedefini düşünmesidir.Madencilikte sınır sorunu tam da bu noktada ortaya çıkar:
Yasal olanla etik olan, mümkün olanla meşru olan her zaman aynı şey değildir.
b) Kant ve Ölçülülük İlkesi
Kant’ın ahlak felsefesi, insanın eylemlerinde “evrensel yasa”yı gözetmesini öngörür:
“Öyle davran ki, eylemin evrensel bir yasa olabilsin.”
Bu ilke madenciliğe uyarlandığında; doğayı geri dönülmez biçimde tahrip eden bir eylem, evrensel bir ahlak yasası olarak kabul edilemez.O hâlde etik sınır, doğanın geri dönüşsüzlüğünün başladığı noktadır.

3. Doğal Sınırlar ve Ekolojik Taşıma Kapasitesi
Doğa, kendi içinde bir taşıma kapasitesi ve yenilenme sınırı taşır.Ekosistem bu sınır aşıldığında geri dönülmez bozulmalara uğrar.Madencilikte bu sınır, genellikle görünmezdir:
toprak erozyonu, asit drenajı, su döngüsünün bozulması veya habitat kaybı gibi etkiler yıllar içinde ortaya çıkar.Jeoetik yaklaşım, bu nedenle **“önleme ilkesi (precautionary principle)”**ni merkez alır:
“Ciddi veya geri dönülmez bir zarar tehlikesi varsa, bilimsel kesinlik eksikliği gerekçe olamaz.” (Rio Bildirgesi, 1992, Madde 15)
Bu ilke, madenciliğin sınırını zararın kanıtlandığı noktada değil, öngörüldüğü noktada çizer.

4. Hukuki Sınır: Ruhsatın Ötesinde Etik Sorumluluk
Maden Kanunu, teknik ve idari sınırları belirler; ancak etik sınırları tanımlamaz.
Oysa bazı durumlarda yasal izin, etik meşruiyetin garantisi değildir.Bir faaliyetin “ruhsatlı” olması, onun “doğaya uygun” olduğu anlamına gelmez. Jeoetik bilince göre, yasal sınırın üzerinde bir vicdani sınır vardır.
Bu bağlamda madenciliğin durması gereken yer:
• doğanın kendi yenilenme kapasitesinin aşıldığı,
• ekosistemin bütünlüğünün bozulduğu,
• yerel toplulukların yaşam hakkının tehlikeye girdiği noktadır.

5. Sınırın Jeoetik Tanımı: “Yıkım Eşiği”
Jeoetik literatürde bu durum “yıkım eşiği (threshold of destruction)” olarak tanımlanır.
Bu eşik, doğanın kendini onarma hızının insan müdahalesi hızından düşük olduğu noktadır.
Bir başka deyişle, doğanın ritmiyle insanın temposu arasında oluşan uçurumdur.Madencilik bu eşiğe ulaştığında, üretimin devamı artık “kamu yararı” değil, kamusal zarar doğurur.Bu nedenle jeoetik, “sürdürülebilir madencilik” kavramına sınırlı madencilik fikrini ekler:
“Her maden çıkarılabilir, ama hepsi aynı anda ve her yerde çıkarılmamalıdır.”
6. Sınırın Sosyal Boyutu: Toplumsal Onay ve Adalet
Sınır yalnız doğanın değil, toplumun da çizdiği bir hattır.
Yerel halkın yaşam alanları, kültürel mirası, geçim kaynakları göz ardı edilirse, madencilik etik sınırı aşmış olur.Bu nedenle “toplumsal onay (social licence)”, madenciliğin toplumsal sınırıdır.Madencilik, yalnız “yer altına inen” değil, toplumun vicdanına inen bir faaliyettir.
Toplumsal onay kaybolduğunda, üretim teknik olarak mümkün olsa bile meşruiyetini yitirir.

7. Nerede Durmalı?
Madencilikte durulması gereken nokta, üretimin ekonomik sınırı değil, etik sınırıdır.
Bu sınır, doğanın kendini onarma kapasitesini ve toplumun adalet duygusunu birlikte gözetir.
“Sınır, yasa tarafından değil, vicdan tarafından çizildiğinde gerçek anlam kazanır.”
Madencilik, bu bilinçle yürütüldüğünde, yalnız enerji veya gelir değil, etik bilgelik üretir.

8. Sonuç: Sınırsız Güç, Sınırlı Hak
Madencilikte sınır sorunu, aslında insanın kendini sınırlama sorunudur.
Modern insan, teknolojik olarak sınırsızdır; ama etik olarak sınırlı olmalıdır.
Jeoetik düşünce bu noktada devreye girer:
“Doğanın sessiz sınırını tanımayan insan, sonunda kendi varoluş sınırına ulaşır.”
Gerçek sürdürülebilirlik, daha çok maden çıkarmak değil, doğayla birlikte yaşamanın sınırını fark etmektir.

Kaynakça Önerileri
1. Hans Jonas, Das Prinzip Verantwortung, Frankfurt, 1979.
2. Immanuel Kant, Grundlegung zur Metaphysik der Sitten, 1785.
3. United Nations, Rio Declaration on Environment and Development, 1992.
4. Aldo Leopold, A Sand County Almanac, Oxford UP, 1949.
5. Silvia Peppoloni & G. Di Capua, Geoethics: Ethical Challenges and Case Studies in Earth Sciences, Elsevier, 2017.
6. Huriye Kubilay, Madencilik Hukukunda Kamu Yararı ve Çevre Sorumluluğu, 2021.
7. İbrahim Özdemir, Çevre Ahlakı ve Doğa Felsefesi, Ankara Okulu, 2015.
Bu yazının hazırlanmasında yapay zeka kullanılmışdır.

CategoryGenel

© 2016 Av. Ömer Günay

Avukat ÖMER GÜNAY

+90 536 892 51 45

omerguna@hotmail.com

Kızılay Mah. Necatibey Cad. 19/1 Çankaya - ANKARA