1 Tabii Servetler ve Kaynakların Anayasa’da ki Yeri Anayasamızın 4.Kısmı Mali ve Ekonomik Hükümler başlığı altında düzenlenmiş olup, 1. Bölüm’de Mali Hükümler yer almakta olup bütçe ile ilgili düzenlemeler yer alırken; 2. Bölüm’de ise ekonomik hükümler yer almaktadır. Ekonomik hükümler başlığı altında 168.madde “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” Şeklindedir.
Düzenlemede yer alan “tabii kaynaklar” ormanlar,maden,petrol ve sıcak ve soğuk sular olabilir.Bunlardan maden ve petrol yenilenemeyen (tükenebilir) doğal kaynak iken, yenilenebilir kaynak olarak jeotermal kaynaklar sayılabilir. Nitekim, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin (5346) sayılı kanunun 3 maddesinin 8 fıkrasında Yenilenebilir enerji kaynakları (YEK): Hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal, biyokütle, biyokütleden elde edilen gaz (çöp gazı dâhil), dalga, akıntı enerjisi ve gel-git gibi fosil olmayan enerji kaynakları içinde jeotermal kaynaklarda sayılmıştır.
Bu nedenle Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunun (5686) Anayasa’da ki dayanak düzenlemesi 168 . maddedir.
2- Jeotermal Kaynak
Anayasa’da ki düzenleme doğal kaynakların düzenlenmesini hedeflemektedir. Bu nedenle konu ile ilgili düzenleme “ jeotermal kaynak” konusunda olmalıdır. İlgili kanunun (5686) 3.maddesinin 6) fıkrası Jeotermal kaynak: Jeolojik yapıya bağlı olarak yerkabuğu ısısının etkisiyle sıcaklığı sürekli olarak bölgesel atmosferik yıllık ortalama sıcaklığın üzerinde olan, çevresindeki sulara göre daha fazla miktarda erimiş madde ve gaz içerebilen, doğal olarak çıkan veya çıkarılan su, buhar ve gazlar ile yeraltına insan düzenlemeleri vasıtasıyla gönderilerek yerkabuğu veya kızgın kuru kayaların ısısı ile ısıtılarak su, buhar ve gazların elde edildiği yerleri, şeklinde tanımlamaktadır. Bu nedenle düzenleme “ su,buhar ve gazların elde edildiği yerleri” kapsamalıdır.
Kanunun 1. maddesi kanunun amacını açıklamakta olup,” Bu Kanunun amacı, jeotermal ve doğal mineralli su kaynaklarının etkin bir şekilde aranması, araştırılması, geliştirilmesi, üretilmesi, korunması, bu kaynaklar üzerinde hak sahibi olunması ve hakların devredilmesi, çevre ile uyumlu olarak ekonomik şekilde değerlendirilmesi ve terk edilmesi ile ilgili usûl ve esasları düzenlemektir.” Şeklindedir.Yukarda ki metinden de anlaşılacağı üzere kanunun amacı “ jeotermal kaynaklar üzerinde hak sahibi olunması” nı düzenlemektedir.
İkinci madde ise: kanunun kapsamını çizmekte ve “Bu Kanun, belirlenmiş veya belirlenecek jeotermal ve doğal mineralli su kaynakları ile jeotermal kökenli gazların arama ve işletme dönemlerinde, kaynaklar üzerinde hak sahibi olunması, devredilmesi, terk edilmesi, kaynak kullanımının ihale edilmesi, sona erdirilmesi, denetlenmesi, kaynak ve kaptajın korunması ile ilgili usûl ve esaslar ile yaptırımları kapsar.” Şeklindedir. Bu madde de “jeotermal kaynaklar üzerinde hak sahibi olunması” vurgulanmıştır.
Yine kanunun 3/6 maddesinde jeotermal kaynak şu şekilde tanımlanmıştır: Jeotermal kaynak: Jeolojik yapıya bağlı olarak yerkabuğu ısısının etkisiyle sıcaklığı sürekli olarak bölgesel atmosferik yıllık ortalama sıcaklığın üzerinde olan, çevresindeki sulara göre daha fazla miktarda erimiş madde ve gaz içerebilen, doğal olarak çıkan veya çıkarılan su, buhar ve gazlar ile yeraltına insan düzenlemeleri vasıtasıyla gönderilerek yerkabuğu veya kızgın kuru kayaların ısısı ile ısıtılarak su, buhar ve gazların elde edildiği yerleri,” tanımı ile yine jeotermal kaynağın esas alındığı ifade edilmektedir.
Benzer şekilde jeotermal sistem ,akışkan ,koruma alanı,bloke alan ve ruhsat tanımlarında da kaynak ifadesi yer almaktadır.
Aynı şekilde kanunun mülkiyet ve ruhsat başlıklı 4 .maddesinin 1 ve 2 fıkrasında jeotermal kaynak lafzedilmektedir.Kanunun 10 /ç maddesinde de alınan harcın “ jeotermal kaynak” için alındığını anlıyoruz.
Tüm bu kurallarla ve kanuna da ismini veren “jeotermal kaynak” hakkın özünü teşkil etmektedir. Ayıca jeotermal kaynak kanunu bir mülkiyet ilişkisini değil hakkın kullanımını düzenlemektedir. O halde, hakkın iktisabı,devri,mirası ve kullanımı ile ilgili şartlarda jeotermal kaynak üzerine oturtulmalıdır.
Bu genel açıklamalar ışığında , ruhsat düzenlemelerinin de jeotermal kaynağı kapsamı gerektiği sonucunu çıkarabiliriz.
3- Jeotermal Kaynak Üç Boyutlu, Ruhsatlar İki Boyutludur
Ancak uygulama da kanunun 5 maddesinde jeotermal kaynağının aranması usulü olarak “talep sahibi tarafından 1/25000 ölçekli pafta adı ve koordinatları belirtilerek beş bin hektarı geçmeyecek şekilde arama projesi ile birlikte idareye yapılır” şeklinde düzenlenmiştir. Yukarda açıklandığı üzere asıl olan hak ,jeotermal kaynak olması gerekirken, hem toprak mülkiyeti ile çatışır hale ,hem de alan sınırlaması getirilmiştir. Bu hali kanun koyucu jeotermal kaynağın aranması değil, ancak alanın paylaştırılmasını düzenlemektedir. Başka bir ifade ile kaynağın kendisi değil, kaynağın arama veya işletme ruhsatına esas olan alanına tesadüf eden kısmında hak sağlamaktadır. Bu durum hakkın özünün düzenlenmesi değildir . Çünkü, jeotermal kaynağı esas aldıktan sonra , bu hakkın yeryüzündeki alanla sınırlandırılması, doğal değildir. Jeotermal kaynaklar pafta adı ve koordinatlara göre oluşmamaktadır. Yapılan düzenleme jeotermal kaynağın doğal oluşumunun aksine suni ve yapay bir hak düzenlemesidir.
Arama ruhsatları için belki kabul edilebilecek olan bu durumu, jeotermal kaynağın rezervi ve niteliklerinin ortaya çıkarılması ile işletme ruhsatı döneminde , yine arza bağlı olarak ve koordinat değerlerine bağlı iki boyutlu olacak şekilde ruhsatlandırılması kabul edilemez.
Jeotermal rezervuar , doğal bir oluşumdur ve üç boyutludur , üç boyutlu oluşumu iki boyutla ruhsatlandırma artık günümüz için oldukça kaba ve bilimin geldiği noktaya göre oldukça geri dir.
Gelişen bilgisayar programları ve tasarım programları artık üç boyutlu olarak ve oldukça mükemmel sonuçlar vermektedir . Ancak ruhsatlar bu gelişime ayak uyduramamış ve hala iki boyutlu olarak düzenlenmektedir. Ruhsat yetkilendirmesi hem arzın mülkiyetine bağlı değildir derken, arza bağlı ve iki boyutlu ruhsat tesis etmenin rasyonel bir açıklaması bulunmamaktadır.Bu nedenle bilsiyar teknolojisinde ki gelişmeler ışığında işletme ruhsatları , arzdan bağımsız, üç boyutlu ve rezervi esas alan şekilde düzenlenmelidir.
4. Her Jeotermal Kaynak Ancak Bir Ruhsata Karşılık Gelmelidir
4.1 Hukuki Gerekçeler
Kanunun temel olarak eleştirilmesi gereken kavramı ise ,kanunun 4.maddesinin 2 fıkrasının sonunda “jeotermal kaynaklar ve doğal mineralli sulara ilişkin haklar gerçek veya tüzel tek kişi adına verilir.” Düzenlemesidir. Bu düzenlemede altını çizerek ve sadeleştirerek şu sonuca ulaşıyoruz: Jeotermal kaynak ruhsatları tek kişi adına verilir. Kanun kaynak ifadesi yerine jeotermal kaynak ifadesini kullanmıştır. Bu nedenle de yerüstünde değil, ancak yeraltında ki jeotermal kaynağın ancak tek kişi adına düzenlenebileceği sonucunu çıkarıyoruz. Kanun metninde “tek kişi” ifadesi, bir kaynağın birden fazla kişiye ruhsatlandırılmasına engel teşkil etmektedir.
Ayrıca, doğal kaynaklar üzerinde , devletin hüküm ve tasarruf yetkisi ile hukuk özel kişilerine verilen Ruhsatların tekelci (monopol) niteliği vardır. Başka bir deyişle aynı ruhsat alanı içinde aynı hakkı kullanabilecek ancak tek bir kişi olabilir. Bu durum devletin, ruhsat sahibine sağladığı tekel hakkıdır. Dolayısıyla, jeotermal kaynak üzerinde sadece bir tek tekel hakkı kurulabilir. Mevcut düzenleme ise bu kuralı hiçe sayarak , aynı kaynağı birden fazla kişiye ruhsatlandırabilmektedir.
Doğal kaynakların kullanımı tek başına kalkınma ve büyüme için kullanılmamalıdır. Tek bir jeotermal kaynağa birden fazla kişinin yetkilendirmesi, yasa koyucunun bir koyundan birçok post çıkarma kaygısının ürünüdür.
4.1 Uluslararası Sözleşmeler Işığında Sürdürülebilir Kalkınma ve Çevre
Doğal kaynakların kullanımında sürdürülebilirlik kavramı artık günümüzde kabul görmüş bir ilkedir. Sürdürülebilir kalkınma konusunu da içeren çevre sorunlarının değerlendirildiği, 1983 yılında BM Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu oluşturulmuştur. Bu Komisyon tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda, 1987 yılında “Ortak Geleceğimiz” başlıklı ünlü rapor yayımlanmıştır. Komisyon’a başkanlık eden Gro Harlem Brundtland’ın, aynı dönemde Norveç Başbakanı olması sonrasında sağlanan güçlü politik destek nedeniyle, “Brundtland Raporu” olarak da adlandırılan bu rapor, “sürdürülebilir kalkınma” kavramına zengin bir içerik kazandırmakla kalmayarak, bunun yaşama geçirilmesine yönelik küresel eylem planına giden yolun temel taşlarını döşemiştir.
Brundtland Raporu’nda getirilen “sürdürülebilirlik” tanımı, bugün için de geçerliliğini büyük ölçüde korumaktadır: “Sürdürülebilir kalkınma, bugünün gereksinim ve beklentilerini, gelecek kuşakların kendi gereksinimlerini ve beklentilerini karşılama olanaklarını tehlikeye atmaksızın karşılamaktır.” (Brundtland Raporu) Bu tanımdan hareketle, yerel yönetimlerin dünya ölçeğindeki çevre kuruluşu niteliğini taşıyan ICLEI – Uluslararası Yerel Çevre Girişimleri Konseyi tarafından sürdürülebilir kalkınma, gelecek kuşakların yaşam düzeylerini tehlikeye atmadan ve bugünün sorunlarını çözerken geleceği yaşanmaz hale getirmeden, toplumların esenlik ve gönenç artışının sağlanabilmesini ifade edecek şekilde tanımlanmaktadır: “Sürdürülebilir kalkınma, temel çevresel, sosyal ve ekonomik hizmetlerin, bu hizmetlerin dayandığı ekolojik ve toplum merkezli sistemlerin varlığını tehdit etmeksizin, herkese sunulabildiği kalkınma olarak tanımlanabilir. Sürdürülebilir kalkınma, yaşayan ve gelecekte yaşayacak tüm insanların, mevcut çevresel sınırlar dahilinde, sosyal ve ekonomik gelişmeye adil olarak katılmalarını sağlayabilmek için gerekli olan üretim ve tüketim tarzlarındaki değişimlerle ilgilidir.”
Bu nedenlerle doğal kaynakların kullanımın karşılığı sadece ve yalnızca kalkınma ve büyüme olmamalıdır. Kalkınma ,sürdürülebilir kalkınma anlamında , “bizden sonraki nesillerinde kullanımına bırakılmalı” şeklinde anlaşılmalıdır.
Oysa jeotermal kaynağın birden fazla kişiye aynı anda ruhsatlanması, her zaman olmasa da genel olarak bizden sonraki nesilin kullanılmasını engelleyici nitelik taşıdığını düşünüyorum.
Bu nedenle , tek bir jeotermel kaynak, ancak tek bir ruhsata karşılık gelmelidir.