1980 yılında, Hacettepe Üniversitesi Maden Mühendisliği bölümünden mezun olmuştum. O zaman çok duyarlı idik, hak, adalet, eşitlik kavramları beynimizi kemiriyordu. Bunun bir yansıması olarak, Mezuniyetimden sonra tekrar üniversite sınavına girerek A.Ü. Hukuk Fakültesi’ni kazanmışdım. Ancak okula, bilinen sebeplerle devam edemedim. Bir gazete haberi sonrası, öğrenci affı çıktığını öğrendim. Müracaatlarıma olumlu cevap aldım. Hukuk Fakültesi’ nde ki yarım yıllık öğrencilik yaşamımı bile tamamladım. Aradan otuz yıl geçtikten sonra ve 55 yaşında Hukuk öğreniyorum. Aldığım tepkiler ise, “Helal olsun valla!”, “Harikasın moruk”, “Bu yaşdan sonra nasıl çekiyorsun?” şeklinde. Otuz yıllık sürede ki değişimi görmek beni oldukça şaşırttı. 1980 de cep telefonu yoktu. Oysa şimdiki öğrenciler ellerinden bırakmıyorlar. Eskiden okumak revaçta idi, şimdi ise yazmak revaçta. Çünkü öğrenciler, ders sırasında bile durmadan cep telefonlarına yazı yazıyorlar. Daktilo yazarken parmaklarımızın hızı, şimdi ki gençlerin mesaj yazma hızlarına eriştiğini söyleyemem. Şimdikiler daha hızlı. Sınıflarda ders dinleyebilmek için yer bulmak sorun, dersler başlamadan çok önce gelip yer kapmak gerekiyor. Çünkü, okulun bu yıl aldığı öğrenci sayısı 800 den fazla imiş. Öğrencilerin genel ekonomik durumu birbirine çok yakın ve genellikle taşradan gelmişler. Ekonomik durumu iyi olanlar artık vakıf üniversitelerini tercih ediyorlarmış. Öğretim üyeleri arasında ise vakıf üniversitelerinde de ders verebilenler ve veremiyenler şeklinde ayırım varmış. Ekonomi dersinde, sosyalist ekonomik sistemden hiç bahsedilmedi. Kitaplarda da yoktu. İlgili öğretim görevlisine durumu sorduğumda, bana uzaydan gelmişim gibi baktı. Anayasa Hukuk dersinde benzer sorun vardı. Bu konuda da cevap olarak uzun uzun Anglo-Sakson anayasasını dinlemek zorunda kaldım. Geçen otuz yılda teknoloji çok ilerledi, aynı gelişim özgür üniversite kavramını çok yıpratmış. Tek tip öğrenci, düşünmeyen, ezberleyen, biat eden öğrenci yetiştiriliyor. Şikayet etmeyeceğim inadına mücadele, inadına doğru bildiğimi haykırma, inadına özgürlük, İnadına eşitlik, inadına öğrenmeye devam edeceğim. Siz mi ne yapacaksınız? Beni ne hor görün, ne de alkışlayın. Sadece okuduğunuz kitaptan bir fazlasını okumaya ve okutmaya çalışın. İnadına…
Bu yazı Anafilya dergisinin 2010 yılı Mart ayı 105. sayısında yayımlanmıştır. http://www.anafilya.org/go.php?go=7da36901d12c9