MADEN HUKUKUNDA DEVLET HAKKI KAVRAMI

Madencilik faaliyeti sırasında ,faaliyetin konusunu oluşturan maden, devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu için,kamu malı sayılır. Bu nedenle de, kamuya ait bir malın, üretiminden de oluşan menfaatte kamunun da payı olmalıdır. Devlet hakkının bir başka gerekçesi ise, madenin yenilenemeyen, tükenebilen varlık olması nedeniyle, tüketilen bu varlığın tüketmeden dolayı azalan değerinin karşılanması gerektirir. Tükenme payı da denilen bu bakış açısı Amerikan Madenciliğinde mevcuttur. Doktrinde tükenme payı şu şekilde açıklanmaktadır: “Maden varlığı yatağından çıkarmakla azalmaktadır. Azalan maden kaynağının yerine yenisinin getirilmesi gerekmektedir. Yeni kaynak bulma yatırımı gerektirir. Bunu sağlamak için, çıkardığı cevherden elde ettiği kazancın bir kısmını vergi ödemeden yatırıma tahsis yetkisi madenciye tanınmalıdır. ”Türk Maden hukukunda tükenme payı girmemiştir.”
Diğer yandan “…maden aranması ve işletilmesi hakkı devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süreliğine gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Böyle bir devir için açık bir kanun düzenlemesine ihtiyaç vardır. Devir durumunda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartların da kanunla belirlenmesi gerekir. Madenden alınan “devlet hakkı” da kanunla belirlenmiş şartlar arasında yer almakta olup, bu tutarın maden işletilmesi hakkını devretmesi karşılığında devletin aldığı bir bedel olarak değerlendirilmesi mümkündür” görüşü ileri sürülmektedir.
Konu ile ilgili olarak diğer bir görüş ise, Danıştay 8. Dairenin 27.05.2009 tarihli E:2008/6095, K:2009/3451 sayılı karara dayanılarak, devletin hüküm ve tasarruf yetkisinin mülkiyet kavramını işaret ettiği ve bu nedenle, bu mali yükümlülük, Devletin Mülk geliri olduğu yönündedir.
Ancak doktrinde ileri sürülen “…Devlet hakkı; devlet tarafından alınması, kanunla düzenlenmesi, ödenmesinin zorunlu olması, nakit olarak ödenmesi yönleriyle vergilere benzer nitelikler taşımaktadır. Ancak, bir karşılığa dayanılarak alındığı için vergilerden ayrışır. Vergi kavramı, resim, harç ve benzeri mali yükümlülük kavramlarından temel olarak “karşılıksız olma” özelliği bakımından ayrılmaktadır15. Devlet hakkı verilen izin ve ruhsat karşılığında alınmaktadır. Nitekim Maden Kanunu’nun 24’üncü maddesinin 11’nci fıkrasında devlet hakkının işletme izni verildiği tarihten itibaren alınacağı kurala bağlanmıştır. Bu hüküm, devlet hakkının verilen maden işletme izninin karşılığı olduğunu ve bu izne dayanılarak alındığını ortaya koymaktadır. Aynı maddenin 13’üncü fıkrasında yer alan üretim yapılamayan her bir “ruhsat” için projede belirtilen üretim miktarının %10’u üzerinden devlet hakkı alınacağı hükmü de söz konusu devlet hakkının maden üretimi yapılmasa dahi verilen ruhsat karşılığı alındığının bir başka göstergesidir. Bir karşılığa dayalı olarak alınan devlet hakkının bu yönüyle vergi benzeri mali yükümlülük olarak nitelendirilmesinde hukuki isabet vardır.”
Hatta bu konuların tartışılmasının da totoloji olduğu ileri sürülmektedir: Terimler farklılaştırılsa da aslında bu terimlerin devletin vergi dışında yükümlülük yaratma, kamu harcamalarına yeni ortaklar bulma çabalarından başka bir şey olmadığı açıktır. Yükümlülüklerin adlarının farklılaştırılmasıyla meşrulaştırılmaya çalışıldığı, aslında amaçlanan şeyin devletin vergilerle karşılamak zorunda olduğu görevlerin ifa edilebilmesine imkân sağlayacak kaynakların temin edilmesi olduğu bilinmektedir. O halde bu yükümlülükler için sadece, vergi benzeri mali yükümlülük terimini kullanmak ve bunların vergilerin hukuk düzenine tabi olmaları gerektiğini söylemek dışındaki yaklaşımlar, meşrulaştırmayı hukuksallaştırma çabalarından başka bir anlam taşımamaktadır23. Vergi kavramının etimolojik gelişimi incelendiğinde bu tür ayırımların totolojiden başka bir anlamı bulunmadığı görülür. Aslında birbirinden herhangi bir farkı olmayan kavramlar, sadece yürütme organına kısmi vergilendirme yetkisi devretmek uğruna farklıymış gibi düzenlenmişlerdir. Bu suni ayırım pek çok uygulama sorununu da beraberinde getirmektedir
Konuya devamla “Ruhsat bedeline benzer şekilde, devlet hakkı, özel idare payı, köylere hizmet götürme birliği payı ve belediye payı adı altında alınan tutarların da harç niteliğinde olmadığını söylemek mümkündür. Verilen bir “izin” ya da “ruhsat” karşılığı olarak alınan devlet hakkının ve ruhsat bedelinin, Anayasa Mahkemesi’nin vergi benzeri mali yükümlülüklere ilişkin kararlarında da kullanılan ifade ile benzeri mali yükümlülüklerin bir alt türü olan “resim benzeri mali yükümlülük” olarak nitelendirilmesi mümkündür. Nitekim Anayasa Mahkemesi, muhtelif kararlarında64 benzeri mali yükümün en çok benzediği öğeyi temel alarak isimlendirme yapmıştır. Bu itibarla kamu idaresinin belirli edimlerinden ya da belirli kamu hizmetlerinden yararlanma karşılığında alınan harçlarda65 olduğu gibi sağlanan bir kamu hizmetinden ziyade verilen bir izin karşılığı alındıklarından devlet hakkı ile ruhsat bedelinin resim benzeri mali yüküm olarak nitelendirilmesinde isabet vardır. Bu noktada söz konusu bedellerin, verilen bir izin karşılığı maktu olarak ve bir kereye özgü alınan resimlerden farklı olarak üretilen madenin miktarına ve birim fiyatına göre değişen nispi nitelik taşıdığını ve maden üretimine bağlı olarak süreklilik gösterdiğini vurgulamakta yarar vardır.” sonucuna ulaşılmaktadır.

Petrol kanununda ki karşılığı “ devlet hissesi “ olan, kamuya ait payın ödenmesi, düşünceden hareketle ve hakkın özüne uygun devlet hakkı kabul edilebilir. Ancak burada da iki sorun karşımıza çıkmaktadır. Birincisi, devlet hakkının doğrudan kamu maliyesine gelir olarak kaydedilmesi veya başka amaçlarla farklı kurumlara devrinin hangi oranda ne şekilde yapılacağı sorunudur. İkincisi ise, devlet hakkının belirlenmesinde ortaya çıkacak sorunların tartışılmasıdır.
İkinciden başlayarak, Devlet hakkının belirlenmesi, hakkın özüne uygun olarak, kira da kullanım bedelinin benzeri bir haktan daha üstün tutulmalıdır. Kira da, kiralama sözleşmesinin sonunda kiraya konu malın değerinde ki azalma sadece amortisman bedeli kadarken, maden üretildiğinde ise madenden elde edilen değer dışında bir değerden söz edilemez. Bu nedenle kiradan daha fazla bir değere karşılık gelmelidir. Diğer yandan, devlet hakkı,madenciliğin yapılmasını engelleyecek büyüklükte de olmamalıdır.
Devlet hakkının belirlenmesinde, devlet hakkının kıymetinin takdiri, elde edilen madenin cins ve miktarı esas alınabileceği gibi (miktar esaslı) ayni bir karşılık olarak; yapılan ciro veya kârdan (değer esaslı) nakdi esaslı da alınabilir.
Miktar esaslı devlet hakkı, kimi zamanlarda Osmanlı’da da uygulanmış bir yöntemdir. Çıkarılan madenin bir kısmı miktar esasına dayalı olarak devlet-i Aliyye’ye bırakılmıştır. Özellikle Altın, Gümüş ve Kurşun’da yapılmış bu uygulama daha sonra terk edilmiştir.
Günümüzde devlet hakkı, ciro veya kârdan mahsup edilmek suretiyle tahsil edilmektedir. Cirodan alınan devlet hakkı, madencilik faaliyeti sonrası bir zaman periyodu içinde, madencinin elde ettiği satış fiyatının bir kısmının devlet hakkı olarak tahakkuk ettirilmesidir. Kârdan devlet hakkında ise, ciro yerine madencilik şirketinin yaptığı kârdan tahakkuku esasına dayanır. Ancak kârdan tahakkuk sisteminde, madencilik firmasının kendi hatası ile neden olduğu zararlarda, maden tüketildiği halde, devlet hakkının tahsil edilememesi neden olmaktadır. Devlet hakkının az ödenmesine yönelik olarak da, kârın düşük gösterilmesi sonucu devlet hakkının da düşük tahakkuk ettirilmesi sonuçlarına çok rastlanmıştır. Cirodan tahsil edilen devlet hakkı sisteminde, ruhsat sahibi kar etmese dahi devlet hakkı ödenirken; kârdan devlet hakkı tahakkukunda ruhsat sahibi sadece kar ettiği takdirde devlet hakkı ödemektedir. Kısacası, kardan devletin hakkı ile ruhsat sahibinin hakları aynı kaderi paylaşmaktadır. Ruhsat sahibi zarar etmişse devlette hakkından vazgeçmektedir.
Devlet hakkı tükenmenin ve kamunun payının karşılığı olduğu için, madenci açısından bir maliyet unsurudur. Madencilik firmasının iyi yönetilememesi veya hukuka uygun olmayan davranışları ile cironun veya kârın düşük gösterilmesinin önüne geçecek tedbirler alınmalıdır. Bu durum ise ancak yerel idare kuruluşlarının örgütlenmesi ve yaygınlaştırılması ile önlenebilir.
Madenin üretimi sonunda tüketilme gerçekleşmişse(Tükenme, yerinden koparılıp alınma değil, özelliğini yitirme, niteliğinde ki değişme şeklinde varsayılmaktadır) devlet hakkının tahakkuku da esas olmalıdır. Üretilmiş, ancak stokla bekleyen madenin devlet hakkına esas alınıp alınmayacağı sorunu da benzer şekilde cevaplandırılabilir. Madenci madeni üretmiş ve stok da ise, maden henüz tükenmemiştir. Bu nedenle devlet hakkının tahakkuku da söz konusu edilmemelidir. Benzer bakış açısı ile bakiye diye tanımladığımız düşük tenörlü cevherlerin stoklanmasında devlet hakkı alınmamalıdır.
Çıkarılan madenin entegre bir halde işlendiği hallerde, yani madenin satışının kendi içinde olduğu veya satış fiyatının madende değil, son üründe olduğu, satış fiyatının tespit edilemediği durumlarda, objektif anlamda bir satış fiyatı tespiti ile devlet hakkının tahakkuku söz konusu olacaktır.
Devlet hakkının alınmadığı durumlar:

Maden kanunu ekonomik ve ticari kavramı esas aldığı için, ticaret dışı madencilik üretimlerinden devlet hakkı tahakkukunu uygun görmemiştir. Güncel mevzuatta (Mad K 12/7)“Ticarî amaç taşımayan ve köylülerin kendi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak üzere köy muhtarının yazılı izni ile üretilip sevk edilen yapı hammaddeleri için bu madde hükmü uygulanmaz. Ruhsat bedeli ve Devlet hakkı alınmaz. “
Şeklinde düzenleme yapılmıştır. Ancak burada da köy muhtarının yazılı izni aranmakta ve zorunlu ihtiyacın karşılanması şartı getirilmektedir.
İkinci muafiyet hali ise, kamu kurumlarına sağlanan muafiyettir 14. madde de “Kamu kurum ve kuruluşlarınca yol, köprü, baraj, gölet, liman gibi projelerin inşasında kullanılacak yapı ve inşaat hammaddelerinin üretimi için Bakanlıkça ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına izin verilir. Üretim yapılacak yerlerde ruhsatlı alanlar var ise kamu yatırımının ihtiyacı olan üretim madencilik faaliyetlerine engel olmayacak ve kaynak kaybına yol açmayacak şekilde yapılır. Bu izinler çerçevesinde yapılacak üretimden Devlet hakkı alınmaz ve izinler proje süresini aşamaz.” Şeklinde olup kamu kurum ve kuruluşlarının yukarda sayılan faaliyetleri nedeniyle, faaliyete yönelik maden üretimlerinde devlet hakkından muaf tutulurlar.

Devlet Hakkının bir kısmının ödenmediği haller:

Devlet hakkının alınması konusunda farklı yaklaşımlar olabilir. Ancak eşitlik gereği, eşitler arasında eşitliği sağlamak veya zayıf olanın korunması amacına yönelik olarak devlet hakkında indirime gitmek kabul edilebilir. Ancak bu indirimlerde ilke olarak kamu yararına olması ve keyfiliğe izin verilmemesi özellikleri aranmalıdır. Ayrıca indirim nedenlerinin de haklı gerekçelere dayandırılması gerekir. Bu gerekçeler, farklı coğrafi bölgede madencilik yapanlar için, coğrafi farklıları dengelemek açısından devlet hakkında farklı uygulama haklı bir gerekçedir. Yer altı üretimi ile açık ocak madenciliği açısından, devlet hakkında ki yer altı üretimi lehine yapılacak indirimler yine haklı bir gerekçe içerebilir. Olağanüstü ekonomik krizlerin olduğu dönemlerde Bakanlar Kuruluna yetki verilebilir.
Güncel mevzuatta ise, dört değişkene indirim tanınmıştır. Birincisi Madenlerin yurt içinde ve kendi entegre tesisinde kullanılarak metal hale getirilmesi hali, ikincisi maden grupları arasında farklılık, üçüncüsü, yer altı işletmelerine tanınan indirim ve dördüncüsü orman alanlarında ki farklı uygulamadır. Bu nedenle,14. Madde hem de 9. maddede düzenleme vardır. Konunun karmaşıklığını gidermek üzere liste halinde düzenleme gereği doğmuştur. 14.madde de ki düzenleme iki başlık halindedir
Madenlerin yurt içinde ve kendi bütünleşmiş tesisinde kullanılarak metal hale getirilmesi hali

a)Madenlerin ham olarak satılmasını önlemek, ara ürün olarak satılmasını teşvik etmek amacı ile devlet hakkının bir kısmının alınmasından vazgeçilmesi ile ilgili hükümler oluşturulabilmektedir. Nitekim geçerli mevzuatta iki nedenle devlet hakkının bir kısmından vazgeçilmiştir. Birincisi, IV. Grup (c) bendi yani,” Altın, Gümüş, Platin hariç olmak üzere Bakır, Kurşun, Çinko, Demir, Pirit, Manganez, Krom, Cıva, Antimuan, Kalay, Vanadyum, Arsenik, Molibden, Tungsten (Volframit, Şelit), Kobalt, Nikel, Kadmiyum, Bizmut, Titan (İlmenit, Rutil), Alüminyum (Boksit, Gipsit, Böhmit), Nadir toprak elementleri (Seryum Grubu, İtriyum Grubu) ve Nadir toprak mineralleri (Bastnazit, Monazit, Ksenotim, Serit, Oyksenit, Samarskit, Fergusonit), Sezyum, Rubidyum, Berilyum, İndiyum, Galyum, Talyum, Zirkonyum, Hafniyum, Germanyum, Niobyum, Tantalyum, Selenyum, Telluryum, Renyum. “ madenlerin yurt içinde ve kendi entegre tesisinde kullanılarak metal hale getirilmesi halinde ödenmesi gereken Devlet hakkının % 50’si alınmaz.
İkinci olarak da Yeraltı işletme yöntemi ile üretim yapılması durumunda ödenmesi gereken Devlet hakkının % 50’si alınmaz. Şeklindedir.
Madde düzenlemesi ise
“Madde 9 – …Ürettiği madeni yurt içinde ve kendi tesisinde işleyip ek katma değer sağlayanlardan, bu tesislerde üretimde değerlendirilen maden miktarı için Devlet hakkının % 50’si alınmaz. Bu hüküm I. Grup madenler, II. Grup (a) ve (c) bendi madenler ve mıcır ile kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol ve benzeri yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddesi için uygulanmaz. “
Buradan sonuç olarak listelersek:
Grup madenler hariç
II. Grup madenler
Hariç
Mermer, Traverten, Granit, Andezit, Bazalt gibi blok olarak üretilen taşlar ile dekoratif amaçla kullanılan doğal taşlar.
Hariç
III. Grup madenler
Deniz, göl, kaynak suyundan elde edilecek eriyik halde bulunan tuzlar, karbondioksit (CO2) gazı (jeotermal, doğal gaz ve petrollü alanlar hariç) Hidrojen Sülfür (7.3.1954 tarihli ve 6326 sayılı Petrol Kanunu hükümleri mahfuz kalmak kaydıyla).

IV. Grup madenler
a) ,ç) Uranyum, Toryum, Radyum gibi elementleri içeren radyoaktif mineraller ve diğer
radyoaktif maddeler. V. Grup madenler yararlanacaktır.

Kanunun 14/9 fıkrası “Altın, gümüş ve platin madenleri bu madde ile getirilen herhangi bir özel indirimden istifade edemez. Ayrıca, diğer madenlerden bu madde kapsamında belirtilen özel indirimlerden istifade edenler, bu Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen teşviklerden yararlanamaz.” Şekli ile iki kere indirimden yararlanma imkanı da önlenmiştir.
Bu karmakarışık düzenlemeden Altın,gümüş ve platin ile inşaata dönük hammadde üretimine yönelik madenlerde bu imkanın yararlandırılmaması hedeflenmiştir. Ancak bu madenin acilen yeniden düzenlenmesi şarttır.
Ormanla ilgili ödemler yapılmışsa % 30 eksik ödenme hali
Bir diğer neden ise 14 maddede “Bir ruhsat sahasında defaten verilen iznin beş hektarı geçmesi halinde, aşan kısım için orman mevzuatı hükümlerine göre fon bedelleri hariç diğer bedeller alınır. Bu alanlardaki madencilik faaliyetlerinden birinci fıkrada öngörülen % 30 fazla Devlet hakkı alınmaz. “ Şeklinde olup, madencilik orman sınırları içinde yapılıyorsa, ormanla ilgili ödemeler yapıldıktan sonra devlet hakkının % 30 nun alınmayacağı ile ilgilidir.
Devlet Hakkının Tespitinde Cumhurbaşkanının yetkisi :

Bu yetki bakanlar kurulunda iken Cumhurbaşkanına tanınarak değişikliğe gidilmiştir. İlgili hüküm de“Devlet hakkı oranlarında, madenin cinsi, üretildiği bölge ve benzeri kriterler gözetilerek Bakanlar Kurulunca en fazla % 25 oranında indirim yapılabilir. “ denmekte ise “madenin cinsi ,üretildiği bölge ve benzeri “ ifadesi oldukça soyut bir ifadedir. Herhangi bir nedenle bakanlar kurulu devlet hakkını indirme yetkisi vermektedir. Ayrıca yukarda ki devlet hakkının indirim nedenlerinden biri olarak madenin cinsi yer almakta ise de, üretildiği bölge indirim nedeni olarak kabul edilmemiştir..
Devlet Hakkının Ödenmesi

Devlet hakkı üretim ve satışın yapılmasından sonraki yılın haziran ayının son günü mesai bitimine kadar ruhsat sahibi tarafından yatırılır. Ruhsat sahibi tarafından yatırılan Devlet hakkının % 25’i il özel idare payı olarak ruhsatın bulunduğu ilin özel idaresine, % 25’i ruhsatın bulunduğu bölgeyle sınırlı olarak altyapı yatırımlarında kullanılmak üzere, doğrudan ilgili ilçe veya ilçelerin Köylere Hizmet Götürme Birlikleri hesabına, % 50’si de Hazine hesabına yatırılır.
Bu nedenle temerrüt müteakip yılın Haziran ayı son günüdür. Örnek olarak 2022 yılı için devlet hakkı ödemesi 2023 yılı Haziran ayının son günü sona erer. Gecikilen süre için 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre hesaplanacak gecikme zammı uygulanarak tahsil edilir.
Kanun koyucu devlet hakkını her ne kadar üretime bağlı olarak düşünmüş ise de,üretim ne olursa olsun devlet hakkında bir asgari miktar tayin etmiş ve bu asgari miktarın altında olamayacağını düzenlemiştir. Bu nedenle devlet hakkı, işletme ruhsat bedelinden az olamaz.

Devlet Hakkının Paylaştırılması:

Burada ki temel eleştirimiz, devlet hakkının oranı ve hesaplanma biçimiyle olmayıp, tahsil edilen miktarın paylaştırılması ile ilgili olacaktır. Güncel mevzuatta ki paylaştırma özel idare, köylere hizmet götürme birlikleri ve hazine arasındadır.Bu değişiklik faydalı olmakla birlikte. Bunların hepsi de merkezi idare birimleridir. Bu paylaştırma da, yerel yönetimlere ve madenin üretildiği yere doğrudan paylaştırma yapılmamaktadır. Mutlaka merkezi yönetim kurumları arasında paylaştırmanın yapılması, madenden doğrudan olumsuz etkilenen kesimlere ulaşımının ancak merkezi idare ile yaptırılması eleştirilebilir. Madenlerin bulunduğu bölgeye katkıları olduğu gibi zararı da olmaktadır. Toplumda oluşan genel algıda madenlerin mutlak zarar verici faaliyetler oldukları yönündedir. Dolayısıyla bu algının kırılması, madenden kötü etkilenenlerin de ,madenin nimetlerinden yararlanabilmesi için, yerel belediyelere ve bağlı oldukları köye doğrudan devlet hakkının bir kısmının ödenmesi , hatta büyük kısmının buralara ayrılmasının isabetli olacağını düşünüyorum. Bu durum mevcut algıyı kırma ve külfet-nimet ilişkisi içinde hakkaniyete uygun bir düzenleme olacaktır.
Konu ile ilgili bir diğer öneri ise DPT tarafından önerilmektedir.
“Madenin sonucunda bir yenilenemez doğal kaynağın tükenmesi söz
konusu olduğundan madene yatırılan sermaye sonludur, yani diğer sanayi sektörlerinde
olduğu gibi sürekli bir biçimde kendisini çoğaltamamakta, yenileyememektedir.
Dünyanın pek çok ülkesinde, madencilik faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin vergi
matrahının hesaplanması öncesinde “Rezerv Tüketim Payı” olarak madencilik literatürüne giren .”Tükenme İndirimi” (Depletion Allowance) uygulanmaktadır. Böylece maden işletmecisine, sermayesinin başlangıçtaki değerini koruyarak gelirlerinin bir kısmını tükenecek olan kaynağın yerine koymak veya ilave rezervler bulmak amacıyla araştırma sermayesi oluşturmak şansı tanınmaktadır. Bu yaklaşım da günümüzde yoğun biçimde tartışılmakta olan .Sürdürülebilir Kalkınma. kavramının temelini oluşturmaktadır.
Rezerv tüketim payı yeni açılacak madenlerin yatırım kararlarını olumlu olarak etkiler.Rezerv tüketim payı ile, yatırım riskini karşılayabilecek kadar yüksek olmayan düşük tenörlü madenlerin de üretime alınması ve yurt ekonomisine kazandırılması sağlanır.
Tükenme indirimi, yeni rezervlerin aranması ve geliştirilmesi için gerekli olan daha sonraki yatırıma yönelik maden işletmecisine maliyetsiz bir iç finans kaynağı yaratır. Böylece sermaye, maden kaynaklarındaki daha riskli alanlara daha kolay çekilerek ülke ekonomisi için gerekli hammaddenin üretimi teşvik edilir. Madencilik sektöründe nispeten düşük olan sermaye karlılığı, böyle bir uygulama ile diğer sanayi sektörleri düzeyine yükseltilerek vergi adaletinin sağlanması yolunda bir adım atılmış olur.” DPT bu öneriyi madenciye tanınan bir indirim olarak düşünmüş ise de, tahsil edilen devlet haklarının aynı amaçla kullanılması sağlanabilir.
Benzer şekilde 30 . madde 7 fıkrada ihalelerden elde edilen gelirlerle ilgili” Sahaların ihalesinden elde edilen gelirler genel bütçeye gelir kaydedilir.” Kuralında da aynı yolun izlenmesi ve hakkaniyete uygun olarak yerel yönetimlere veya rezerv tüketim payı olarak aramaların desteklenmesine kullandırılması gerekir..

© 2016 Av. Ömer Günay

Avukat ÖMER GÜNAY

+90 536 892 51 45

omerguna@hotmail.com

Kızılay Mah. Necatibey Cad. 19/1 Çankaya - ANKARA